30 Nisan 2012 Pazartesi

Geldiğin gibi Gideceksin

Gözümü açtığımda bulanık gri bir yoğunluğun önünde duruyordum.. Gözlerim, orada beni içine almayı bekleyen bir ağzı algılayacak kadar büyümemişti daha ayaklarımsa bir eşikten geçip kendisiyle birlikte bütün bedeni de arkasından kapanacak bir kapıyla mahpus olacağını bilemeyecek kadar eylemsizdi. Sesi duyduğumda artık çok geçti.. Artık ben istemesem de varmam gereken bir yol vardı, aslında bir yere varmak istediğimi ben bile bilemezdim.. Sertti, somuttu baktığımda anlamlı olması gerekiyordu. Tattım, dokundum, kokladım.. Anlamak için yeterli değillerdi. Ham maddesi algılanmazlıktandı. Ama yapılmıştı, sonuçta.. 
 Düşüncelerin arasında alnımın acıdığını fark ettim. Bu anlaşılmaz yer sadece düz yollardan  inşa edilmemişti. Yürümeliydim öyle gösteriyordu oklar, ve buna itaat ediyordu bedenim hiç neden olduğunu sorgulamadan. Bir kez arkasına ,başlangıca bakmak aklına gelmedi. O kapı niye açıldı ve niye kapandı bilmeyi istemedi.

Bir kaç ev ,apartman var sokağın başında ve bir sonraki sokakta bir kaç ev ve apartman daha .Birbirini kovalayan sokaklar ,caddeler .Yeşilin yerini alan gri yapıtlar ..Yapıtlardan yansıyan insan siluetler yüzlerce ,binlerce. Geçip giden bir çok diğer siluetle birlikte nereden niye o yapıtlarda yaşadıklarını bilmeden yaşayan bedenler, belki beden bile değiller..

kahvemi yudumluyorum o sokakların üstündeki o evlerden birinde .Saat kaç bilmiyorum .Pencereden mavi siyah kasvetli bir hava fütursuzca dalıyor içeriye .Gece nöbet vardiyasını devretmiş belli ki güneşe .Belki de tam tersi .Binlerce “belkilerle” dolu dünyam .Belki yoktur bu dünya .Adı dünya olan bu sokaklar zinciri.
Tam da düşünüyorum o anda niye “dünya” adı ,kendi neden..

Bakıyorum anlamak istiyorum iki adımda yoruluyorum. Ben yokuşu çıkmaya çalışıyorum, Sisifos’un taşını da katık etmişler yanıma, güçsüz kalıyorum. Tepeyi aştığım her adımda yine yuvarlanıp aynı yolları geçmem gerektiği görüyorum.. Artık, a
rdıma bakmadan kaçmak istiyordum .Bir an önce gitmeliyim diyordum ,nereye olduğunu bilmeden .Geldiğim nokta yine başladığım noktaydı.

Bir labirent düşünün çok büyük ama başlangıç ve bitiş noktası aynı olan bir labirent.
Ödül de ceza da aynı. .Aynalarla kaplı. Adımını attığın zaman binlerce senden gördüğün,tiksindiğin bir labirent.Sonra dedim ki kendime "boşa kulaç atıyorum ".

Bir kağıt istedim labirentten ve bir kalem devamında.Geçtiğim yolları çizmeye başladım.
Kusursuzluk nerede kendini ele veriyor bulacaktım ya.. Sıkıca bastırıyordum kalemi kağıda.Sanki kağıtla kalemin savaşını başlatan ilk kurşun gibi hissediyordum kendimi. Her köşe dönüşü, daha ısrarlı her adımı, her ayrıntıyı kalemime halvet arzusu kadar, acının verdiği zevki kağıda kırbaçla anlatır gibi, bütün hücrelerimle bu sefer cevabı bulma şehvetindeydim..

Sonunda bulduğum cevap beni yine aynı yere döndürdü. Çıkmaz sokaklara da girsen,
  yolun sonundaki meydan panayıra da çıksa, bunların hepsi labirentin içinde küçük bir kaç ayrıntıdan ibarettir, en nihayetinde bu labirentin bir arka kapısı yoktur kaçabileceğin.. Tek bir kapı koluyla işler, bu algının içindeyken görme ihtimalin yoktur onu da.

 Bir çığlıkla başlar labirent doğarken..Sevdiklerinin feryad figanlarıyla son bulur labirent ölürken .Bu yüzden Yolun başı sonu bellidir,gidiş yolunu değiştirsen bile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder